Son yıllarda oyuncuların diline doladığı en büyük yalanlardan biridir Ubisoft’un kötü, tembel, umursamaz bir firma olduğu ve pek de popülerdir Ubisoft düşmanlığı. Neymiş, oyunları sorunluymuş, neymiş, paragözmüş, neymiş, oyuncuları kandırıyormuş. Eh, harcadığı paradan ötürü müşterinin geleneğidir saydırmak ama oyuncu gözüyle bakınca Ubisoft’un ne kadar cesur ve takdir edilesi olduğunu görmek zor değil. Okumaya devam et
Etiket arşivi: call of duty
Korkuyorum
Geçen ay bu konuya çok takıldım, dile getirip sizinle paylaşmazsam olmaz arkadaşlar. Şimdi, bir oyunu yorumlamak için o oyunu oynamak gerektiğini düşünüyorum. Bir oyunu oynamadan, sadece oyunun inceleme metinlerine ve/veya videolarına bakarak fikir beyan etmek bana çok adaletli gelmiyor. Ben daha bu noktadaki insanların adaletini sorgularken, ikisini de yapmayıp birilerinin sarf ettiği cümleleri kendi fikri olarak beyan edenlerse cidden sinirimi bozuyor. Bu sürecin son örneği, geçen ay PS4’e özel olarak piyasaya sürülen The Order: 1886 oldu. Okumaya devam et
New IP isteriz!
New IP’nin ne anlama geldiğini bilen var mı? Size kendi yöntemimle anlatayım… Yıllardan 2019, aylardan Eylül, Ekim, Kasım ve her yıl olduğu gibi, yine oyun yağmuru başlamış. Piyasaya önce Frostbite 5.0 motoruyla geliştirilmiş Battlefield: War on the Moon, ardından İkinci Dünya Savaşı’nı konu alan Call of Duty: Back to the Roots, bir sonraki hafta Erdel Prensliği’ndeki bir karakteri kontrol edip bu kez 400 metreden samana dalış yaptığımız Assassin’s Creed: Transylvania ve son olarak da PlayStation 5’e özel inFamous Online çıkar. Herkes bu oyunları satın alır, sırasıyla Day One, Day Two, Day Three, Week One yamalarını indirir ve oynamaya başlar, bir grup oyuncu da sepete Season Pass eklemeyi ihmal etmez. Kalan oyuncularsa adını uydurmak için yaratıcılığımın yetersiz kaldığı ama sonunda hiçbir takısı olmayan, “yepyeni” bir oyunu satın alırlar ki işte o oyuncular, “New IP” diye tabir edilen şeyi, yani bir “ilk” oyunu satın almışlardır. Anlaşıldı mı? Çok kastım, biliyorum ama bence oldu. Okumaya devam et
Bir kere de dünyayı kurtarmasak?
Değil mi ama? Yıllardır oyun oynuyorsunuz, biliyorum. Defalarca da kaosa sürüklenen şehirleri, ülkeleri ve hatta dünyayı kurtarma görevi aldınız, hepsini de başarıyla tamamlayıp insanlığı huzura kavuşturdunuz. Peki, neden bunu yaptınız? Aksini hiç düşünmediniz mi hiç? Neden kurtarıyoruz dünyayı, neden eski düzene geri dönmeyi bu kadar arzuluyoruz? Kurtarmazsak ne olur? İşte tüm bu soruları sormamı sağlayan oyun, Ekim ayı sonunda Xbox One’a özel olarak satışa sunulan ve dergide de Tuna’nın incelemesini okuyabileceğiniz Sunset Overdrive oldu. Okumaya devam et
Rafa hapsolanlar, kurtulmayı bekleyenler…
Oyun piyasası hareketli, satın almak isteyeceğim sayısız oyun var ve olabildiğince alıp arşivimi genişletiyorum. Xbox 360 için alınan oyunlar, Xbox Live üzerinden indirilen oyunlar, Steam üzerinden yapılan indirimlerin büyüsüne kapılıp satın aldığım oyunlar, sırf bağımsız yapımcılara destek olmak amacıyla aldığım mini oyunlar… Bu kadar çok oyunu oynuyor muyum ya da oynayabiliyor muyum peki? Hayır. Neden? Zamanım mı yok? Bir sebep bu olabilir, evet. Başka bir sebepse aslında belli tür oyunlara yoğunlaşan ve bu oyunlardan zevk alan biri olmam. Bu durum öylesine anlamsız, tuhaf sonuçlar ortaya çıkarıyor ki… Hayatım boyunca oyunları ve bazı spor dallarını çok sevdim. Spor dalları arasında futbol ve basketbol başı çekiyor. Şimdi bu iki başlığı bir araya getiriyorum ve karşıma futbol oyunları ile basketbol oyunları geliyor. Eh, oyun piyasasında da çok şükür ki çok sağlam birer başlık var bu türlerde. Bir yanda Electronic Arts’ın FIFA serisi, diğer yanda 2K Games’in NBA 2K serisi… İşte bu iki lanet oyun, çoğu kişiye göre az sayılabilecek (Aslında birçok kişiye göre de çok sayılabilir, haksızlık etmeyeyim.) zamanımı yeyip bitiriyor ve aldığım tonla oyuna zaman ayıramama sebep oluyor. İşte birkaç örnek… Okumaya devam et