
Ingaaa! Ingaaa!
Sıradan bir öğleden sonraydı ama gözlerim bozulmuştu sanki. Etrafa bakmak istiyordum ama tek görebildiğim bulanık bir görüntüydü. Sonra fark ettim ki su içtiğim bardak suratıma yapışmış, su da bitmiş, şapsal şapsal bardağın içine bakıyorum. Annemin uyarısıyla kendime geldim, bardağı yere fırlattım çünkü masaya sakince koyacak kadar kontrol edemiyordum elimi, kolumu. İşin güzel tarafı, annem bana kızmamıştı çünkü doğum günümdü ve istediğimi yapma özgürlüğüne sahiptim. Ayrıca bir bebektim, ne var yani? Ardından hazırladığı yepyeni, mis gibi kekle geliverdi annem, üzerinde dört tanen mum… Yok, altı tane miydi? Belki de bir tane. Bilmiyorum, daha saymayı öğrenemedim ama pastadan bir dilim kesti annem, sonra da bir çatal aldı ve hemen yutuverdim lokmayı. Tam ikinci lokmayı yutacaktım ki kapı çaldı, anneme kal geldi, gitti, sesler yükseldi, bir hediyeyle gelip beni odama götürdü, paketi de açmadan beni oyun kafesime yerleştirip odayı terk etti. Bundan sonra ne mi oldu dersiniz? Tam bir kâbus! Okumaya devam et